Bir akademisyen ve kurtulamadığı takıntılı hayal dünyası…
Bir kitabın önce neyi ilginizi çeker? Bildiğiniz bir yazarsa zaten kitaplarını okumak için can atarsınız . Daha önce okumadığınız bir yazarsa, kitabın arka sözüne bir göz atarsınız ama adı da bir o kadar ilgi çekici olabilir. Aynı ‘Doğum günüme Çağırmak İstediğim Tek Kişi’ isimli kitapta olduğu gibi… Bilmeyenler için bu kitap, Ömer F. Oyal’ın 10’uncu kitabı. Yayıncısı Yapı Kredi Kültür Yayınları… Okuyucu için başı biraz karışık, sabredip tarihle ilgili olan, kurmaca kitaplardan hoşlananlara uyan bir çalışma.
EVLİYA ÇELEBİ HAYATINI NASIL DEĞİŞTİRİYOR?
‘Doğum Günüme Çağırmak İstediğim Tek Kişi’ , okuyucuyu, doğum gününün gecesinde uyku tutmayan bir akademisyenin zihninin saplantılı akışına davet ediyor. Üzerinde çalıştığı konunun öznesi olan Evliya Çelebi’nin kendi hayatını nasıl ele geçirdiğini tutkulu ve takıntılı bir dille anlatıyor. Gerçekten takıntılı olduğunun altını çizmekte fayda var tabii… Cümleler daha çok uykuyu beklerken, uykuya geçmeye hazırlanırken görülen hiç var olmasa da gerçekmiş sanılan hayal gibi…
UYKU BİRAZ UYKU…
Roman bir doğum günün gecesinde yaşananları uykuyla ilgili cümlelerle süslüyor: “Başımızı yastığa koyduğumuzda uykunun yavaşça yaklaşmasını; kemiklerin, dokuların arasından sızarak bizi ele geçirmesini bekleriz. Yeryüzündeki varlığımızın askıya alınacağını, bizi kuşatan dünyanın da bizimle birlikte rafa kaldırılacağını umarız…. Mesela ben nihayet yorganın ve yatağın benim olması gereken bölümünü ele geçirdiğimde önce sağa dönerek bir süre beklerim, daha sonra sol tarafa dönerek uyurum. Yatmadan önceki sürede yaptıklarımız da önemli. Uykuya yeterince esneyip yayılabilmesi, kendisini rahat hissedebilmesi için alan açmak önemli. Güçbela yatağa girip başımı yastığa koyduğum, yorganı zorlukla üzerime çektiğim şu anlarda, yatmadan önceki süreyi her zaman olduğu gibi yanlış değerlendirdiğimin farkındayım. Kişi yatmadan en az bir saat önce çalışmayı kesmeli… Bense daha beş dakika öncesinde üç ayrı sözlükte telhkam kelimesinin anlamını kurcalamakla meşguldüm.”
Bu cümlelerden sonra hayatımıza Efendi, Abdullah, Vali, Alime, Yakub gibi karakterler giriyor. Tarihsel manzaraların siluetinde okurken, akademisyenin eşiyle yataktaki sessiz yorgan savaşına da tanık oluyoruz. ‘Zihin ya sövgüyle ya da bir alıntıyla durmadan uyarılıyor. Efendi’nin zihninde durmadan bir alıntı; hangi ciltten, hangi fasıldan olduğu belirsiz bir yazı parçası yükseliyor. Suda bir türlü batmayı beceremeyen kesik kelleler gibi inatla bir inip bir çıkıyorlar. İsmail Maşuki’nin ve diğerlerinin vücutlarından ayrılmış başlarının Ahırkapı’dan Rumelihisarı Kayalar Mescidi’ne kadar bata çıka ilerleyişinden beter bir inat. Akla gelenlerin birbirine nasıl ve hangi yolda seslendikleri de belirsiz. Efendi’ye birbirinin yerini alan görüntüleri seyretmekten başka yapacak şey kalmıyor.’ (Sf 172)
Sözlü sözün kısası doğumgününde beyninde tarihsel bir gezintiye çıkan akademisyenin zihinsel aktivasyonunu okumak ilginizi çekerse, böyle bir kitap var.
(KÜLTÜR SANAT SERVİSİ)